28 Şubat 2019 Perşembe

Şiir mi yoksa roman mı daha önemlidir?

 Bence bu karşılaştırmayı yapmamalıyız. Her ikisi de olmalıdır. Herkesin zevk aldığı, yapmaktan, okumaktan hoşlandığı şey ve bakış açısı farklıdır. Kimi romandan kimi şiirden etkilenir ve beğenir. Kişiden kişiye değişen bir durumdur. Bence önemli olan okuduğumuz şeyden ne anladığımız ve ondan ne çıkarttıgımızla alakalıdır. Şiirde anlamak istediklerimizi bir iki satırda anlamak insana kendini iyi hissettirir ve mutluluk vericidir. Roman ise bize bambaşka duygular hissettirebilir.

Aşağıdakilere mutlaka bakmanızı öneririm.

  • Çalıkuşu-Reşat Nuri Güntekin
  • Ateşten Gömlek-Halide Edip Adıvar
  • Yaban-Yakup Kadri Karaosmanoğlu

GREEN WAY

     Yeşil yol denince aklınıza ne geliyor? Benim çaresizlik,kanıtlanamama  ve artık bunu kabullenme hissi geliyor. Herkese tavsiye edebileceğim, izlediğim en güzel ve anlamlı filmlerden biri. 
     Kocaman iri cüsseli bir adam olmasına rağmen o sıcacık kalbiyle bizlerin etkisini üzerine çekmiştir. Tom Hanks'in başrol aldığı fakat benim ilgimi üzerine çeken kişi John Coffey rolüyle Clarke Duncan olmuştu. Son sahnesi gerçekten beni çok etkilemişti. Herşeyin farkında olup hiçbir şey söyleyemeyen gardiyan mı yahut suçsuz olduğu halde o elektrikli sandalyede oturan John Coffey mi? En etkilendiğim nokta John Coffey'nin o masum sözleri olmuştu:
-Patron, lütfen yüzümü o şeyle kapatma. Karanlıktan korkuyorum.
Bu sözler benim kalbimde bir yaraya sebep oldu. Ağladığım nadir filmlerden biri oldu.
    Herkesin izlemesine tavsiye edeceğim filmler sıralamasında birinci sıradadır. İzlediğiniz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.






                                                             
Bugün sizlere sevdiğim, hayran olduğum  birinden bahsedeceğim; Öykü Karayel… Neden bilmiyorum ama çok seviyorum onu. Bana kendimi iyi hissettirdiği için, olmayan ablam olduğu içindir belki de. Yaklaşık iki senedir hayranıyım ve her geçen gün daha da çok bağlanıp seviyorum onu . İki kere görebilme fırsatım oldu, ilk 24 Aralık 2017’de sete gidip görmüştüm ikinciye de 18 Şubatta tiyatrosunda. Daha yeni görmüş olmama rağmen aşırı derecede özledim onu. Çoğu insan dışarıdan bakıp “soğuk nevale” gibi ithamlarda bulunup yargılasa da  aksine çok iyi ve samimi biri. Fanlarına arkadaş diye hitap eden biri, fanlarıyla arasında ünlü-fan ilişkisi olmayan biri. Elimden geldiğince her zaman yanında olmaya çalışıyorum ama bedenim yanında olmasa bile kalbimin onunla olduğunu ve  her zaman yanında olacağımı biliyor. Doğum gününde 9 kişi birleşip Lösev'e bağış yapmıştık ve ona adımızın da yazılı olduğu bir belge gitti ve çok mutlu oldu. Temmuz ayında Can Bonomo evlendi ve aşırı yakışıyorlar bence. Oynadığı dizilere, filmlere ve tiyatrolara gelecek olursak; Beni Unutma, Kuzey Güney , Kara Para Aşk, Muhteşem Yüzyıl Kösem, Kalp Atışı, Muhteşem İkili, Toz, Bulantı, İşe Yarar Bir Şey, Güzel Şeyler Bizim Tarafta ve şuanda oynamakta olduğu Terk. Ben onu Kalp Atışı sayesinde tanıdım ve sevmeye başladım. Eğer ona karşı bir ön yargın varsa onu görmüş olan fanlarına nasıl biri olduğunu sorup ön yargını yıkabilirsin veya takip etmek istersen hesabı @imoykukarayel 






Atmosferin önemi ve çevreye zarar veren maddelerin etkilerinin azaltılması

İnsanlar yaşamak için nefes almak zorundadırlar, hayvanlarda öyledir ve bunun için oksijene ihtiyacımız vardır. Ve ihtiyacımız olan oksijeni, atmosferden karşılıyoruz. Atmosfer olmasaydı eğer ne kadar süre nefesimizi tutabilirdik ki? Ayrıca eğer atmosfer olmazsa hiçbir ses duyulmaz ve iletişim kurulamazdı. Atmosfer bizim için çok önemlidir; Çünkü canlıların yaşaması için gerekli olan Oksijen, Karbondioksit ve Azot gibi gazlar içinde bulunduruyor. Ayrıca bizim için, dünya için ve bitkiler için çok önemli olan ozon tabakasını içinde barındırıyor. Peki bizim için, dünya için ve bitkiler için neden önemlidir?

İlk Dünya için önemine bakacak olursak; Ozon tabakası uzaydan gelen pek çok zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görmektedir,  dünyanın genel iklimi üzerinde de etkileri vardır. Mor ötesi ışınlarının soğurulması sıcaklığı düşürmekte ve ısı dengesinin düzenlenmesine yardımcı olmaktadır ve bunları arttırabiliriz.

Şimdi de bizim için önemine bakalım; Ozon tükenmesinin bir sonucu olarak dünyaya erişen ek UV-B radyasyon, en basit tek hücreli bitkilerden böceklere, balıklara, kuşlara ve memeli hayvanlara kadar insanlar da dahil bütün canlılar üzerinde zararlı etkilere sahip olabilir. Ultraviyole (UV) radyasyonun cilt kanseri de dahil pek çok insan sağlığı problemleriyle bağıntılı olduğu bilinmektedir. Güneşin yakıcı ışınları gözlere de zarar verebilir. Deliller uzun süreli güneş ışınlarına maruz kalmanın görmeyi azaltan ve sürekli körlüğün başlıca nedeni olan, göz bebeklerini örten kataraktı başlattığını göstermektedir. Ozon tabakasındaki %10'luk sürekli azalma sonucunda küresel olarak her yıl yaklaşık iki milyon yeni katarakt vakasının ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir.

Şimdi ise bitkiler üzerindeki etkisine bakalım; Aşırı UV-B, hemen hemen bütün yeşil bitkilerin büyüme süreçlerine sebep olur. Buğday, pirinç, mısır ve soya fasulyesi gibi dünyadaki temel gıda ürünlerinden çoğu dahil olmak üzere pek çok tarımsal ürün güneşin yakıcı ışınlarına karşı duyarlıdırlar. Deneyler yiyecek üretiminin, dünyaya ulaşan UV-B radyasyondaki her %1'lik artışla %1 oranında azalabileceğini göstermektedir. Bitki türlerindeki herhangi önemli bir kayıp, diğer türler ve ekosistemler üzerinde bir etkiye sahip olacaktır. Bitkiler başlıca oksijen üreticisidirler ve karbondioksit için başlıca depo yeridirler.

Yani bunların hepsini tek başlık altında topladığımızda ozon tabakasının bizler için ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz. Ve biz kimyasal maddeler, atıklar kullandıkça ozon tabakası git gide azalmakta. Peki ozon tabakasını incelten ne? Üzerimize sıktığımız deodorantlar, kullandığımız klimalar, yangın söndürücüleri, yalıtım panelleri gibi örneklerle çoğaltabiliriz.

Şimdi ise çevreye zarar veren maddelere bakalım; kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması, zehirli Maddeler, radyoaktif Maddeler, petrol ve petrol ürünleri, evsel ve kentsel atıklar, endüstriyel atıklar, bazı plastik madde türleri, tarım ilaçları, pek çok boya türü, tiner, elektronik cihazlar gibi bu örnekleri arttırabiliriz.  Doğamız bizler için oldukça önemlidir. Dünya’nın geleceği için doğaya iyi bakmalıyız. Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir Dünya bırakabilmek için çevreye zarar vermemeliyiz. Verenleri uygun bir dille uyarmalıyız.
Şimdi ise Çevreye zararlı maddelerin etkilerinin azaltılması için neler yapılmalıdır onları öğreneceğiz;
·         Hava kirliliğine neden olan fosil yakıtların kullanımı azaltılmalı, yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalı.
·         Fabrikalardan çıkan baca gazları filtre edilmeli.
·         Planlı yapılaşma sağlanmalı.
·         Ormanlar korunmalı ve yeşil alanlar arttırılmalı.
·         Su ve toprak kirliliği oluşturan plastikler suya ve toprağa atılmamalı, toplanarak geri dönüşüme kazandırılmalı.
·         Kanalizasyon suları, fabrika atıkları arıtılarak sulama sularına karıştırılmalı.
·         Deterjan üretiminde bakterilerin kolay parçalayabileceği kimyasallar kullanılmalı.
·         Piller çöplere atılmamalı, ayrı kutularda toplanarak geri dönüşüme kazandırılmalı.
·         Buzdolabı ve klimalarda çevreye zararlı olan gazlar kullanılmamalı.
·         Enerjiyi verimli tüketmek amacıyla az enerji tüketen A sınıfı araçlar kullanılmalı.
Çevrenin kirlenmemesi için gerekli önlemi almayan kuruluşlara caydırıcı cezai işlemler uygulanmalıdır.

Bilgi edinmek için kullandığım siteler; http://cevreonline.com/cevre-kirliligi-cesitleri/
                http://webders.net/401/cevre-kirliligini-onlemek-icin-neler-yapmaliyiz.html
                9. sınıf MEB yayınları Kimya kitabı
Resim için faydalandığım site; http://www.beycan.net/1268/cevre-kirliligi-icin-cozum-onerileri.html


Kurtuluştaki Melek

Anaların gözyaşları
Oldular namluda mermi
İngilizlerin dediği gibi
O savaştıkları insan değil melekti

Analar yollarken 15'likleri
Gelen kendi değil cesedi
Biliyorlardı giden dönmez geri
Savaştıkları insan değil melekti

Karda kışta savaştılar bu yolda
Feryad edenler her tarafta
Nedir çektikleri bu acı
Bizim bu topraklarda 

23 Şubat 2019 Cumartesi

GÜNÜMÜZ SORUNLARI= EĞİTİM 


Eğitim denince ilk aklınıza gelen nedir? Eğer klasik  bir Türk öğrencisiyseniz "Eğitim demek bir bireyin kendisini geliştirmesi gereken bir kurumdur." derdiniz değil mi? Hayır hayır demezdiniz hatta demezdik. Eğitim deyince birçoğumuzun aklına eğitim sistemimizdeki kasvetli sınavlar, birikmiş ödevler ve bunlardan bıkmış öğrenci kitleleri geldiğini tahmin edebiliyorum. Eğitimde neleri yanlış uyguluyoruz? Yoksa eğitimi doğru uyguluyoruz da, yanlış mı anlıyoruz? Bunları sorgulamamız gerek... Lise son sınıfa giden öğrencilerin çoğunun hedefi var demek isterdim. Fakat yok. Peki ya neden? Bu durumda 2 olasılık var;
1) Öğrenci ders çalışmaktan kendini tanıyamamıştır.
2) Öğrenci daha hangi derste iyi olduğunu bilmiyordur.
Burada kimler hatalı? Tamam kabul ediyorum. Ders saatlerimizin kat sayısı fazla ama buralarda öğrencilerde de suç yok mu? İlk öğrencimizi ele alalım. Kendini o kadar çok derse adamıştır ki gecesini gündüzünü bu sınavdan iyi puan almak için çalışıyordur. Peki ama neden çalışıyor? Hedefsiz biri nereye kadar devam edebilir ki? 2. tip öğrencimizi ele alalım. Oyun başından kafasını kaldırmayan öğrenciler, bu nereye kadar devam edebilir, sizler kendiniz için bir şey yapmazken eğitim sizlere ne yapsın ki? Burada M. Treveleyn' in sözüne değinmek istiyorum "EĞİTİM OKUMA YAZMAYI BİLEN ANCAK NE OKUYACAĞINI BİLMEYEN KİTLELER YARATTI..." Gerçekten güzel ve üzerinde durulması gereken bir söz. Okuma ve yazma, çarpma ve bölme bildikten sonra eğitim biter mi? Eğitim hayatımızın her alanında bulunmaktadır. Klasik bir söz geliyor aklıma "HAYAT MATEMATİKTİR..." Matematikle ilgilenmeyen bir öğrenci bile oynadığı oyunları matematiksel verilerle oynamaktadır. Bu durumda eğitimden kaçış yoktur. Eğitim demek; "Bir insanın veya herhangi bir kişinin kendisini belirli bir konuda bilgili ve becerikli bir seviyeye gelmesi ve kendisini tanıması demektir." Eğitim demek; " Her gün 500- 600 soru çözmek ya da gecesini gündüzüne katarak sürekli ders çalışmak demek değildir." Bizler bu ülkenin geleceğiyiz. Bir kedinin bile fareyi yakalamak gibi bir amacı varken benim veya sizlerin neden bir hedefi olmasın? Sadece kendinizi tanıyın ve hedefiniz için biraz çalışmaya başlayın. Unutmayın ki bizler Mustafa Kemal' in evlatlarıyız. Başarısızlık ve ümitsizliğin bizim hayatımızda yeri yoktur... 
- BETÜL ÖZCAN 

22 Şubat 2019 Cuma


MERHABA ARKADAŞLAR!
Sizlere sevdiğim filmlerden bahsedeceğim. Hayatımda izlediğim en güzel filmlerden bir tanesidir "PİYANİST." İkinci Dünya Savaşı'nı yansıtan nadide eserdir bence...Hepimiz 2. Dünya Savaş'ı hakkında hemen her bilgiye sahibizdir. O dönemde "DİKTATÖR" olan Adolf Hitler'in tek amacı üstün Alman ırkı kurmaktı. Bu hedefine ulaşmak için çeşitli ülkeleri mahvetmişti. Bu ülkelerden biri ise POLONYA'YDI. Polonya' da yaşayan Wladyslaw Szpilman,  Alman işgaliyle ülkeleri yerle bir olur. Hayatı berbat şekilde ilerleyen Piyanist, en sevdiği mesleğini bile yapamaz hale gelir. Piyanist, Nazi askerlerine yakalanmamak için çeşitli evlerin altında yaşamıştı. Hitler'in bu yükseliş dönemi birden çöküş devrine dönüşmeye başlamıştı. Piyanist bir eve saklanmıştı.Piyanist evin en üst katındaydı. Bir Alman askeri onu görmüştü fakat ona bir şey yapmamıştı. Nazi askerleri yakalanıyordu. Artık, savaş yavaş yavaş sona eriyordu. Piyanist'i gören Alman askeri, ona yemek ve üstünde duran Nazi işaretli paltoyu vermişti. Çünkü piyanist ÜŞÜYORDU. Asker, oradan ayrılmıştı üstelik onu öldürmeden ve arkadaşlarına bir şey demeden... Artık ülke kurtulmuştu. İnsanların bazıları dönmüştü. Piyanist'in üstünde Alman paltosu vardı. Onu Alman sanmışlardı. Piyanist: 
- Ben Polonyalıyım lütfen ateş etmeyin demişti...
Oradan biri ona neden bunu giydiğini sordu haklı olarak. Fakat Piyanistin cevabı yürek burkuyordu...
- Üşüyorum... 
Onu öldürmeyen askeri görmeye gitmişti fakat asker çoktan sürgün edilmişti... 
Bence anlamlı bir filmdi... Üstelik bir insan bunları yaşamıştı. Hatta bir insan değil milyonlarca insan bunları yaşamış ve katledilmişti. Yahudi, yaşlı, genç, çocuk, bebek, kadın ve erkek demeden sırf doğuştan gelen özellikleri yüzünden katledilmişti. Peki o insanların suçu neydi? Yahudi ya da engelli doğmak onların elinde olan bir şey miydi? "SORGULAMAK GEREK!"

Bu filmde nadide eserlerden bir tanesidir... Bir Alman iş adamı ilk başta Yahudi olan Polonyalı insanlara az ücret ödediği için onları çalıştırır. Onları bazı yollardan Alman gibi gösterir. Onlara bakış açısı ilk zamanlarda zalimce olmasına rağmen zamanla onları sever. Yahudiler ona teşekkür borçludur. Çünkü o dönemde Polonya'da  yaşamış olan Yahudiler yakılarak canice ölmekteydi. Ya da Nazi askerleri istediği Yahudi olan insanları silahlarıyla vurmaktaydılar. Zalimce katledilenler dışında buraya gelen insanlar vardı... "KURTULANLAR DİĞER YAHUDİLERE GÖRE ŞANSLI OLANLAR..." Alman iş adamı zamanla fikirleri değişmişti. Kendine liste yapmıştı. Bütün insanları oraya almak için elinde ne varsa satmıştı. Ona, iki insan dolu tren gelecekti. Birincisi gelmişti. Fakat ikincisi gelememişti. O trenlere binmek için birbirleriyle savaşan insanlar vardı... Alman iş adamı 1100 Yahudi'nin hayatını kurtarmıştı. Fakat o muhteşem sözünü de buraya yazmayacak değilim. İşte yürek burkan bir söz daha 
- "ÇOK DAHA FAZLASINI KURTARABİLİRDİM, BU ARABA BU ROZET EN AZ ON İNSAN EDER..."  
Sizlere bu filmleri izlerken asla vakit kaybetmeyeceğinizi hatta düşüncelerinizin değişeceğini, sizlerde bu filmleri izledikten sonra anlayacaksınız 
"ADOLF HİTLER" hakkında bilgi almak istiyorsanız "KAVGAM" kitabını tavsiye ederim. Bir çocuğun hele ki resime ve sanata ilgi duyan bir çocuğun, yetişkin bir birey olunca nasıl bu kadar "DİKTATÖR ve ACIMASIZ" olduğunu "KAVGAM" kitabını okudukça anlayacaksınız. Sizlere tavsiyem ilk kitabı okumanız ve daha sonra bu filmleri izlemeniz yönündedir. 
 HACHIKO
Hayatımda bildiğim en eşsiz köpek türüdür "İşçi Köpeği..." Hachiko'yu profesör tren otogarında bebekken görür. Sahibini bulmak ister fakat bulamaz. Hachiko'ya zamanla ısınır. Ona top atar ama Hachiko o topu getirmez. Profesör bu durumu birine anlatır. "Bu tür köpekler anca özel bir olayda o topu geri getirir." der. Profesör her zaman işe giderken Hachiko ona eşlik eder. Akşam iş dönüşü Hachiko tren istasyonunun orada beklemektedir. Beraber eve giderler. Her zaman bu durum sürer. Hachiko bir gün profesöre o topu getirir. Profesör sevinir hatta şaşırır. Profesör, trene biner fakat Hachiko onun gitmesini istememektedir... Profesör öğrencilerine bir şey anlatırken yere yığılır. Hachiko profesörü beklemektedir. Fakat profesör yoktur ve bir daha asla geri gelmeyecektir... Hachiko'yu profesörün kızı alır. Fakat Hachiko tren istasyonunda beklemek istemektedir. Dolayısıyla kız onu salar... Hachiko aylar, yıllar ve mevsimler geçmesine rağmen beklemektedir... Profesörün eşi onu görür ve 
-Hachi, burada sürekli bekledin mi? der ve Hachiko ölür.
8 MART 1935 HACHİKO'NUN ÖLÜM GÜNÜDÜR...
Hayatımızda kaç tane insan gördük bu kadar sadık olan? " İŞTE BU YÜZDEN SEVİLMELİ HAYVANLAR..." 
Hayatınızda düşünce yapınızın değişmesi için 3 mükemmel eserdir bunlar. İzlemenizi tavsiye ediyorum.
Bu arada Hachiko durduğu tren istasyonunda heykeli bulunmaktadır, bakmak isterseniz buraya koyuyorum.
-BETÜL ÖZCAN 

21 Şubat 2019 Perşembe

Atatürk ile ilgili şiir.

Dünya’nın En Büyük Ölmezi
3997 tane kitap okuyan
9 tane kitap yazan
7 düvele karşı savaş verip kazanan
İşte benim Atam!

13 sene boyunca 4 cephede savaşan
Ülke kurup 15 sene boyunca yöneten
Dünya’ya tanınmış lider olan
İşte benim Atam!

Yurdu işgalden korumuş olan
Bütün Türk milletinin unutmayacağı
Türk milletinin sevmekten asla vazgeçmeyeceği Adam
İşte benim Atam!

Barış Bıçakçı ve Pelin Esmer’in kaleme aldığı “İşe Yarar Bir Şey” filmi hayata karşı bakış açımı değiştiren bir film olmuştu. Hemşire olduğunuzu düşünün ama aslında oyuncu olmak istiyorsunuz bu mesleği isteyerek yapmıyorsunuz. Bir tarafta da çalışğınız hastanedeki başhekim diğer tarafta da ölmeyi bekleyen felçli bir arkadaşı. Felçli hasta daha fazla böyle yaşamak istemediği için arkadaşından kendisini öldürmesini istiyor ama arkadaşı yapamıyor ve sizin o adamı öldürmeniz için sizi ikna ediyor ve sizde aklınca işe yarar bir şey yaptığınızı düşünerek kabul ediyor ve  yola çıkıyorsunuz.Babanız sizi iş görüşmesine gittiğinizi sanıp sizi tren istasyonuna götürüp bekliyor ve tren hareket ediyor. Yolda bir kadınla karşılaşıyorsunuz ve tanışıyorsunuz size kendini avukatım diye tanıtıyor. Birbirinize neden yolculuk yaptığınızı soruyorsunuz siz iş görüşmesi için gittiğinizi söylüyorsunuz o da lise arkadaşlarıyla 25.yıl yemeğine gittiğini . Yol ilerledikçe yakınlaşmaya ve daha çok konuşmaya başlıyorsunuz. O size arkadaşlarını anlatıyor siz ona başhekimini ve felçli arkadaşını. En sonunda kadın aslında felçli adamı sizin öldüreceğinizi  ve iş görüşmesinin aslında bir bahane olduğunu anlıyor ve garip bir şekilde size yardım ediyor; Taksiyle o eve kadar geliyor, hatta daha sonra sizin endişe içinde ettiğiniz “sizde gelir misiniz?” teklifini kabul ediyor ve birlikte eve gidiyorsunuz ve adam avukat kadını tanıdığını söylüyor, o sırada öğreniyorsunuz ki aslında o kadın avukat değil şairmiş neden söylemediğini sorunca da “ şairler hiçbir zaman şair olduklarını söylemezler.” cevabını alıyorsunuz. Adamla konuşmaya devam ediyorsunuz, gerçekten artık yaşamak istemediğinin farkındasınız, ona yapacağınız iğneyi hazırlamaya başlıyorsunuz , bu iğne kalbi önce yavaşlatan sonra da durduran bir iğne. Sohbet artık sarmıştı yıllardır görüşmüşğünüz varmış gibi konuşuyorsunuz. Şair kadının amacı aslında adamı ölme fikrinden döndürmek ve en sonunda  “Biz yarında gelelim mi?” teklifinde bulunuyor .Adam kabul ediyor çünkü herkes biliyor ki eğer o iğneyi yaptırırsa bir daha sarı çiçeği asla göremeyecekti, o kitap çok etkilemişti şair kadınla ikisini ve ertesi gün tekrar gittiler adamın evine adamın fikrinden vazgeçip geçmediği bilinmiyor ama bence vazgeçmiştir çünkü şair kadınla konuşması ve bir daha sarı çiçeği asla göremeyecek olması çok etkilemişti onu. Etkilendiğim kısım ise felçli bir adamın ölmek isteyip daha sonra sevdiği şairle karşılaşması ve bir daha sarı çiçeği göremeyeceği için ölümünü ertelemesi oldu.

15 Şubat 2019 Cuma

Merhaba Arkadaşlar!

  • Biz 8 kişilik bir aileyiz.😊 Zamanla sizlerin sayesinde geniş bir kitleye hitap edeceğimizi düşünüyoruz. Blogumuz da farklı kişilik özelliklerine sahip kişiler barındırmak bizi mutlu ediyor. Eminiz ki sizlere güzel ve eğlenceli vakitler yaşatacağız. O zaman takipte kalın.🤚🤓 -Betül ÖZCAN