17 Mart 2019 Pazar

SEN YAPARSIN TÜRKİYE


  Merhaba arkadaşlar, bugün sizlerle ülkemizde sorun olan bazı konular hakkında konuşacağım.
  Aslında konuşacak bir çok problemler olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat ben bugün daha çok gündemde olan konuları konuşmayı tercih edeceğim.
  Biliyorsunuz ki bu hayatta yapabileceğimiz birçok şey var ama nedense bunların hiçbirini yapamıyor vaziyetteyiz. Bu evrende birçok sorun var. biz bunları biliyoruz, bunlara çözüm buluyoruz fakat bu çözümü yerine getiremiyoruz. Sadece düşündüğümüz tek şey "Bu dünyayı kurtarmak bana mı kaldı?" Biliyorum ki birçok kişi kendisine bunu demiştir ve çözümünü insanlara sunmamıştır. Bunun yüzünden biz hep gelişmekte olan ülkeyiz. Çözümlerimizi dışa aktarmıyoruz. Bunun tek sebebi hiçbir şey araştıramadığımız, merak etmediğimiz yüzünden başımıza gelmektedir. Ayrıca başka sorunlardan biri ise ülkemizde eğitim sistemi de insanların hayal gücünü kısıtlıyor olması. Bence ilk başta şöyle olmalıydı; Birinci sınıftaki öğrencileri gözlemleyip onların yeteneklerini fark edip, İkinci sınıfta ise onların sevdiği ve öğrenmek istediği branşlara aktarılmalıydı. Eğer böyle olsaydı hem o kadar kişi sevmediği işi yapmak zorunda kalmazdı. Ayrıca okulları nitelikli veya niteliksiz okul diye ayrım yapmamalıyız. Çünkü her çocuk "yeter ki istesin" her yerde başarabilir. Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Okulları, meslekleri kolay ulaşabileceğimiz  yerlere almalıdırlar. Onları neden bu kadar zor ve uğraştırıcı olmasını istiyorlar ki? Bizim eğitimimizi kısıtlamamalılar, Asıl eğitim ve öğretimi biz öğrencilere sevdirmeliler. Çünkü "herkes başarabilir,yapabilir." Son olarak sizlerle ülkemizde yaygın olarak işsizliğin neden olduğunu konuşmak istiyorum. Bence işsizlik eğitimden kaynaklanıyor. Neden derseniz eğer; çünkü okuyan ama bir türlü atanamayan birçok kişi var, okumak isteyen ama ailevi nedenler yüzünden okuyamayan insanlar şimdi elinde bir diploma veya diploma olsa bile birçok kişi hala işsiz olup bazı yerlerde çürümektedir. Biz milletimiz olarak bunları önlemeliyiz. hayatımızı boşa harcamalıyız, bu sorunlar çözümler arayıp, bu çözümleri insanlara sunmalıyız. Bunu dernekler kurarak, sivil toplum kuruluşlarına katılarak yapabiliriz. Hayatımızda ki sorunları azaltmak için hepimiz için sorunlara birlikte el atıp kardeşçe ve mutlu bir şekilde yaşamalı ve güzel bir Türkiye kurmalıyız!  

16 Mart 2019 Cumartesi

 HER SORUN BİR ÇÖZÜM DEMEK MİDİR?

 Günümüz insanların çektiği sıkıntılar elbette vardır. Ama buradaki ironi nedir biliyor musunuz? Hepimizin aynı sorunları yaşamasıdır. "Çözüm üretmek." Bazıları buna bir çözüm bulmalıyız derler. Asıl sorun hepimizin sorgulamamasıdır. Bazıları sorgular fakat çözüm bulamaz, bazılarıysa kendileri için çözüm üretir. Ama sonuçta çözüm üretmesi iyi bir şey olsa da sadece kendisini düşünmesi yanlış bir tutumdur.   Ülkemizde neden beyin göçleri oluyor? Eğitim sistemi mi yoksa kendimiz için çözüm arayan bizler mi suçluyuz? Eğitim her daim ailede başlar, okulda gelişir, insan yaşamını yitirince son bulur. Yani hayatımızın özeti şudur: "DOĞAR, GELİŞİR VE ÖLÜR." Bu her şey için geçerlidir. Küçük bir çocuğu ele alarak konumuzu açığa kavuşturmak istiyorum. Bir bebek öncelikle hayatında ilk kelimesini ailesinde öğrenir, oyun çağlarında okula gönderilir. Altı yaşında okula başlayan çocuğa okuma ve yazma öğretilir. Bir sürü ödev verilir. Çocuk ortaokula başlar. Sosyal bir ortamı olur. Bazı arkadaşları hem okulu hem de sosyal hayatını dengede tutarken o çocuk dengede tutamaz. Kendisini sürekli derse verir. İyi bir lise hatta iyi bir üniversite kazanır. Daha sonra yüksek lisans yapar, yeni diller öğrenmek için kendisini geliştirir. Artık sırada iş hayatına atılmak vardır. Takip ettiği, araştırdığı iş yerlerine özgeçmişini verir. Fakat kabul edilemez. Peki bunun nedeni nedir biliyor musunuz? Babasının şirketinin olmadığı ya da onu kolay yöntemle işe sokabilecek birinin olmamasından kaynaklıdır. Bütün emekleri ziyan olur. Ne yazık ki bu durum ülkemizde yaşanmaktadır.   Ülkemizde işini layıkıyla yapabilecek insanlara neden değer verilmez? Bu tür gençlerimiz, belki de geleceğin en iyi mimarı, doktoru veya hukukçusu olacakken neden onlara değer vermiyoruz? Beyin göçü ülkemizde sürekli olmaktadır. Köydeki çocuklar şehirdeki çocuklara karşın daha azimlidirler. Nedeniyse yokluğun ne demek olduğunu bilmeleri ve ailelerine destek çıkmak için daha çok çalışma gereksinimi duymalarından kaynaklıdır. Hanginiz hatırlıyorsunuz? "ÇOBAN HABİB TEOG İKİNCİSİ OLMUŞTU." Müthiş bir başarı hikayesidir. O zamanlar çeşitli haber sitelerinin dikkatini çekmişti fakat artık unutuldu. Koyun otlatırken kitap okuyormuş, şimdiki nesil ise telefonla ilgilenmekte.   Eğitim kötü olabilir. Bizim asıl sorunumuz: "EN İYİ EZBER YAPANI HUKUKÇU, SAYISALI İYİ OLANI DOKTOR YA DA MİMAR YAPMAK..." Bir mimar düşünelim. Hayatı boyunca derse fazla ilgi göstermemiştir. Bu kişinin babasının inşaat firması var. Babası buralara gelmek için dişini tırnağına takarak gelmiştir. Ama oğlu veya kızı buralara gelmek için pek çaba göstermemiştir. Çünkü nasıl olsa babasının bir inşaat firması var. Fay hattına ev diktiğini düşünün. Bir depremde bir sürü insanın vefat ettiğini, işte bu yüzden hem o kişi insanların hayatlarını mahvetti ve işini layıkıyla yapan birinin yerine geçti. Bu olaylar eminim yaşanmıştır.  Çünkü insanlar hep daha fazlasını isterler. O kişinin düşüncesi de zaten daha fazla bina dikerse daha fazla gelir elde edeceğini düşünmekti.
 Bir kentte yaşıyor muyuz yoksa şehrin içinde yok olup gidiyor muyuz? İnsanları gözlemlediğimde herkes aceleyle bir iş yapmakta olduğunu görüyorum. Bazıları işe gitmekte bazıları çocuklarını okula bırakmakta. Daha fazla gelir elde etmek için herkes bir koşuşturma içinde kayboluyor. Sadece zamanımızı değil kendimiz de bu hayat biçiminde yok olup gidiyoruz...
- BETÜL ÖZCAN 
GİF İÇİN YARARLANDIĞIM KAYNAK png.pnghttps://pngimage.net/wp-content/uploads/2018/05/d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnen-emoji-png.png

3 Mart 2019 Pazar

Sevginin Gücü Adına

Masmavi bir deniz gördüm rüyamda 
Seni aradım, durdum her gün o limanda
Bitmek bilmeyen bir hasretti bu 
Sevginin gücü adına.

Saat dokuza on var
Seni bekliyorum hala 
Ne gelen var, ne giden 
Sevginin gücü adına.

Artık gelmeyeceksin bunu farkettim
Günlerce boşuna kendimi harabettim 
İnsanoğlu ne kadar kötü bir varlıkmış 
Ben sende bunu farkettim.

1 Mart 2019 Cuma

Geçmişe Gitme Hakkı




Geçmişe gitme hakkınız olsaydı, nereye giderdiniz?
Ben hiç düşünmeden milli mücadele dönemine giderdim. Çünkü bu hayattan eninde sonunda göçüp gideceksek eğer, ben vatanım için ölmek ve onun uğruna canımı feda etmek isterdim. Gelecekte büyük iz bırakmak ve onun için gurur duymak isterdim. Siz hiç istemez miydiniz? Vatan için canından bile vazgeçen, ulu önder Atatürk' ün bizim için emanet ettiği bu karış topraklarda mermi taşımak, o savaşta düşmanı denize dökmeyi, siz de istemez miydiniz? Bu toprakların ne kadar önemli olduğunu, onların ne zorluklar altında kazanıldığını unutmamalıyız. Şehitlerimiz bu toprakları kimlere bıraktığını bilmeden sadece "Türk Gençleri" olduğunu bilerek vatanımızı bizlere emanet etti. Onların emeklerini boşa çıkarmamalıyız. Bu yüzden ben milli mücadele dönemine gidip vatanım, milletim, geleceğim için kendimi feda etmek isterdim. Ama böyle bir şansımız olmadığı için geleceğe dair düşünceler geliştirmeli, yaşadığımız bu toprakları yeni dünyaya hazırlamalıyız. Geçmiş kendini tekrarladığı için eski düştüğümüz hatalara bir daha düşmemeliyiz. Şehitlerimizin kanını boşa harcamamalıyız, ay yıldız bayrağımızı hep dalgalandırmalıyız. Türk insanın gücünü yaşatmalı ve göstermeliyiz! Bunun için çok çalışıp bu güzel vatanımızı yeni çağa ayak uydurmalı, Türk gücünün hiçbir zaman yok olmadığını hatta daha kuvvetli olduğunu göstermeliyiz. Zamanımızı boşa harcayacak şeylerle uğraşmamalı, birbirimize destek olup Türk milletinin ne kadar cesur ve güçlü olduğunu göstermeliyiz.



Esaretin Bedeli

The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) Tim Robbins (Andy) ve Morgan Freeman (Red) 'ın başrol oynadığı 1994 yapımı bir filmdir.
Bu film suçsuz bir yere hapse giren bir adamın ne zorluklar altında yaşadığı olayları ve hapishanede ne gibi değişiklikleri yaptığını anlatıyor.
Andy karısının sevgilisini öldürdü diye suçu olmadan hapse giren bir bankacıdır.
Hapishaneye zar zor alışan Andy yakın arkadaşı olan Red ile tanışır. Red, her zaman arkadaşına yardım eder ve onun için elinden geleni yapmaya çalışır. Hapishaneye güzellikler katan Andy artık hapishane müdür yardımcısının muhasebecisi olarak göreve başlar ve artık hapishane müdürü olmak üzere birçok insan Andy için gelir, onun kendileri için muhasebeciliğini yapmalarını isterler. Andy de arkadaşlarını düşünerek  mahkumların bilgi edinebilmesi için onlara bir kütüphane kurmuştur...
Bu film böyle devam eder. Ben burada insanları tanımadan onları hiçbir şekilde bilmeden kendi fikirlerimizle sorgusuz sualsiz onları kendi bir biçimimizde yargılamamızdır. Bu filmde bir adamın olay yerinde bir şeyini unuttuğu için onun düşüncelerini önemsemeden bir çok yılını çöpe atmıştır. İnsanları fiziksel özelliklerine bakarak onları suçlamamalı, onların da düşüncelerinin önemli olduğunun ve duygularının da olduğunu unutmamalıyız. Herkese sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşmalı, onları tanımadan yargılamamalıyız. Eğer bunu yaparsak bizler yüzünden birçok insanın hayatıyla oynamış olur ve o insanın geleceğini ve ailesini düşünmeden onların hayatını bir kum tanesi gibi yok ederiz. Biz biz olmalı hiç kimseye ön yargılı olmamalıyız. Bu filmi sizlerde izlediğiniz vakit bunu göreceksiniz. yani demek istediğim şu ki bir yerde bir suç işlenmiş, oradan geçen (sadece olayı gören bir kişi) biri bir şeyini orada düşürdüğü için bütün suçlamaların ona çarptırılması sizce nasıl bir şey? Bence bu çok adaletsiz bir davranıştır. Yani her kim olursa olsun onların düşüncelerine saygı duymalıyız, kendimizi onun yerine koyup o kişinin neler hissettiğini anlamalıyız. Boşu boşuna kimseyi suçlamamalı, herkesi tanıyıp sonra düşüncemizi ifade etmeliyiz. Bence kimseye karşı ön yargılı davranmamalıyız.